Balya`da düzenlenen 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü’nde Özgecan`lar konuşuldu.
Gülay Dayıcan tarafından düzenlenen konferansa katılan konuşmacılar öğrenci Ahsen Akbaş, Avukat Gülten Şahin İrgil, Psikiyatrist Doktor Sedat İrgil, Profesör Ergün Demir oldu.
İlgiyle izlenen konferansın sonunda kapanış konuşmasını yapan Dayıcan "Bu tür konferansları ayda bir düzenleyerek halkımızı bilinçlendireceğiz. Buraya katılan herkes de kendi çevrelerinde bu bilgileri paylaşacaktı. İnanıyorum ki bu etkinliğimiz artık örnek olacak ve daha uygar bir ülkede yaşamak yolunda katkı sağlayacaktır" şeklinde konuştu.
Konferansın öğrenci konuşmacısı Ahsen Akbaş, “Ben önce insanım bir erkek ne kadar insansa. Bana kadın olmayı kim unutturdu? Kadın olmak hep erkek üzerinden anlatıldı bize. Kılığına kıyafetine dikkat et, namusunu koru, erkeklerin dikkatini çekme, onların nefsini uyandırma. Nasıl davranayım o zaman. Sessizce, yokmuş gibi davran sen en iyisi. Sana erkek egemen toplumun vaat ettiği kadar özgürsün, artık payına ne düşerse.” dedi.
“Peki Özgecan, sadece okuldan evine dönmek istedi. Dönebildi mi? Hayır. Neden? Çünkü dönüş yolunda buna izin vermeyen bir erkek vardı. Özgecan’ın evine gidebilme özgürlüğü artık o adama bağlıydı. Evine gidemediği gibi bu hayatta da kalamadı. Kendi sapkınlığına bahane arayan bir sapığın minibüsüne binmekti hatası” diye konuşan Akbaş, “Ve tecavüzcüsüne boyun eğmeyip direndiği içinde vahşice katledildi. Direndiği ve namusunu koruduğu için erkeklerin de takdirini topladı. Peki ya ölmeseydi, direnmeseydi ve gözü dönmüş bu sapık karakter arzusunu gerçekleştirseydi ne olacaktı? Mahkeme sürecinde, Özgecan’ın tek başına minibüse binmesinden tutunda, kılık kıyafetiyle, davranışıyla erkeği tahrik ettiğine, sapığın mahkemedeki iyi halinden ceza indirimlerine kadar konuşuyor olacaktık. Özgecan ölmemiş olsaydı, bu onun canını çok daha mı az acıtacaktı? Sözüm ona mahkeme sürecinde asıl yargılananın kendisi olduğunu anladığında ölmüş olmayı dileyecek miydi? Ömrünün geri kalanında tecavüzcüsünün pis ellerini vücudundan çekemediği için kendini bu topluma affettirebilecek miydi? Bu toplum önce gerçek suçluya suçlu olduğunu gösterecek cesareti göstermeli ki vicdanlarımız huzur bulsun. Bu toplumun kadınları önce erkeği yetiştirmeli ki vicdanlarımız huzur bulsun. Suçlu olan ne benim bedenim nede kimliğim. Suçlu olan senin sapık beynin ve seni yetiştirip işlediğin suça hafifletici sebepler bulan sapık zihinler. Erkek asırlardır kadına karşı acımasız ve insanlık dışı davranmıştır. Çünkü o kadınla kıyaslandığında çok derin bir kompleks içindedir. En büyük problem ise kadının anne olabilmesidir. O hayat doğurur. Doğa kadına güvenir. Erkeğe değil. Erkek bu derin kompleksi kadının eğitimine, giyimine, özgürlüğüne karışarak bastırmaya çalışır. Bu erkeğin egosudur. Kadının değil. Ve biz sizlerin bu egosu yüzünden tek başımıza otobüse binmeye korkmaktan sıkıldık, işten eve, evden okula tek başımıza gitmeye korkmaktan sıkıldık. Yanımızda tesadüfen yürüyen bir erkekten korkmaktan sıkıldık. Ve biz tüm bunlar yüzünden insanlara güvenememekten sıkıldık. Tecavüze uğramaktan öldürülüp bir yerlere atılmaktan çok sıkıldık. Sessiz kaldık olmadı, haykırdık olmadı. Daha kaçımızın tecavüze uğraması, bıçaklanması, yakılması gerekiyor? Hamile bir kadın bedeninin bile sokağa çıkmasından rahatsız olup, bunu fütursuzlukla dile getiren siyasilerden çok sıkıldık. Ve biz artık isyan ediyoruz, artık yeter diyoruz. Ama sevgili kadınlar bu erkekleri yetiştiren de biziz. Allahın bize güvenerek verdiği doğurganlık yeteneğimize, bizde kendimize güvenerek onlara dürüstlüğü öğretme cesareti göstermeliyiz. Sevgili anneler önce oğullarınıza erdemi ve doğruluğu öğretin. Kızlarınızın doğasında zaten bu erdem var.” diyerek konuşmasını noktaladı.